Murat Koçak


Propaganda ve Uygarlık

Kavurucu sahra sıcaklarında, çölde adamın biri devesinin üstünde giderken "İmdat, su!" diye bağıran birini işitir. Sesin geldiği yöne doğru devesini sürer ve bir adama rastlar. Adam, yorgunluktan bitkin düşmüş şekilde "Su, su!" diye haykırır ve devenin üstündeki adamdan su ister. Devedeki adam da susuz kalan adama su vermek için devesinden iner ve susuz adama suyundan verir. Su içtikten sonra kendine gelen adam, kendisine yardım eden, ölümden kurtaran adamın devesini alır ve kaçar. Devesi çalınan adam da arkasından, “Dur, yapma, beni bir dinle!” der. “Allah rızası için, ne olursun, sakın bu olayı kimseye anlatma!” diye bağırır. Deveyi çalan adam şaşırır ve arkasını dönüp, “Neden böyle istiyorsun ki?” diye sorar. Adam karşılık verir: “Eğer bu olayı herkese anlatırsan, bir daha hiç kimse çölde susuz kalan birine su vermeye, yardım etmeye korkusundan tenezzül etmez. Yazık olur.”


 

Anekdottan da gördüğünüz üzere, propaganda en temel anlamda bir ikna etme sürecidir. İkna etmek, bir bildirim ve bilgi iletimi biçimidir. Ancak olgusal olarak propaganda kavramı; eksik, yanlış, kasıtlı ve tasarlanmış bir bildirim ve bilgi verme sürecidir. Propaganda, sistematik uygulamaları ile bir grubu, topluluğu ya da bir bireyi zihinsel olarak yeniden biçimlendirmedir.
Bu biçimlendirme başta bilişsel olmak üzere; toplumsal, kültürel ve siyasal anlamda propaganda yöntem ve tekniklerine uygun biçimde gerçekleşebilmektedir. Propagandanın uygulanması her zaman bir teknik ve yöntem bütünlüğüne dayanmaktadır. Propagandanın tarihsel süreçte çeşitli topluluklarda, ülkelerde ve gruplarda pek çok uygulama biçimi ortaya çıkmasına rağmen, en esaslı uygulamalarını küresel zamanlarla birlikte ülkemizde de dönem dönem, başta siyasetçilerde olmak üzere benzer kara propaganda faaliyetlerinde görmek mümkündür.
Doğru propaganda biçimi temiz ve inandırıcıdır; ama propagandanın olgusal manada geçirdiği değişim ve dönüşüm, aslında kötü niyetli kimseler tarafından kamu düzenini bozmak, siyasi, ekonomik ve ticari konularda toplumu manipüle etmek amacıyla gerçeğe aykırı veya yanıltıcı bilgiler üretmeleriyle ortaya çıkmaktadır.

Kötü propagandanın en belirgin örneklerinden biri, dünya halklarının katili Nazi faşizmi, Adolf Hitler ve tabii ki propaganda bakanı Joseph Goebbels örneğidir. Bu örneği vermek şaşırtıcı olmaz. Çünkü Hitler’in partisinin ismi Alman İşçi Partisi’dir; ama Hitler, geniş planları kapsamında partisinin ismini 24 Şubat 1920 tarihinde gerçekleştirilen toplantıda "Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi" olarak değiştirmiştir. Buradaki amaç, toplumun bütün kesimlerini propaganda ve algı yoluyla safları güçlü tutmak idi ki, gerçek sosyalistlerin Nazi faşizmini yok ettiği güne kadar da başarılı olmuştur.
Bu tür olaylarda tamamen gerçek dışı ve kurgusal bir olayın gerçekmiş gibi paylaşılması söz konusu olabileceği gibi, gerçeğin abartılması veya eksik verilmesi suretiyle yanlış bir izlenimle toplum kandırılmaya çalışılmıştır.

Unutulmamalıdır ki, yalan söylemek de bir hırsızlıktır. Çünkü toplumun gerçeği öğrenme hakkını çalmış olursunuz. Bu anlamda gözden kaçmaması gereken, temsil edilen anlayışa yaranma girişimidir. Ahmak bir adamın şans eseri başarılı olabildiğini, geçici de olsa başarılı olduğu ya da ciddi paralar da kazanabileceğini görebiliriz. Lakin uzun vadede ahmaklıkla başarının veya ahmaklıkla paranın birbirleriyle geçinebilme şansı olmadığı, tarih boyunca görülmüştür.
Her şeyden önce kara propaganda, bireyin kendine, ailesine ve topluma saygısı olmadığının ispatıdır. Çünkü insanlık, günümüz uygar toplum düzeyine çok çalışarak, engelleri aşarak, alın teri dökerek ve en önemlisi doğruyu anlatarak gelmiştir.

Özellikle dijital medyanın durdurulamaz yükselişi ile birlikte, propaganda sosyal ağlar aracılığıyla hızla yayılabilir ve genellikle gerçek ile yanlış bilgi arasındaki sınırları bulanıklaştırarak insanları yanıltabilir.
Taş devri insanından uzayda gezinen insana varan bir hikâyenin de özetidir uygarlık. Çok çalışmak, engelleri aşmak yanında; başkaları ile iyi geçinerek, anlayış ve hoşgörü çizgisinde birbiriyle konuşarak, birbirini dinleyerek, bilgi ve tecrübelerden karşılıklı olarak yararlanarak gelindiğini de unutmamanız gerekiyor.

Bu haftaki kitap önerisi olarak, yazımızla da bütünleşecek olan Joseph Goebbels’in Büyük Yalanlar kitabıdır.

Saygılarımla…