Durumu öğretmene anlattı, öğretmen saati kim aldıysa sahibine versin dedi. Pişman olmuştu ama utancından ben aldım diyemedi. Bu sefer öğretmen farklı yöntem denedi, öğrencileri tahtaya dizdi ve gözlerini kapattırdı. Saati çalan öğrenci hayatının en utanç verici sahnesini yaşıyordu. Öğretmen öğrencilerin ceplerini teker teker arayarak saati buldu ve sahibine verdi.
Öğrenciler gözlerini açtı, öğretmen saati çalan çocuğa hiç bakmadan derse devam etti. Yıllar geçti, saati çalan öğretmen oldu ve yıllar sonra öğretmeni ile karşılaşır. Kendisine o günü hatırlattır ve sorar, hocam ben o gün saati çaldığım halde tek bir kelime etmediniz, yüzüme bakmadınız, beni incitmediniz, neden böyle yaptınız diye sorar. Öğretmeni hayatında unutamayacağım şu cevabı verdi, siz gözlerinizi kapattığınızda ben de gözlerimi kapatmıştım.
Anekdotta da gördüğünüz üzere keşke herkes gözlerini kapatsa ve bu ağır yoksulluğu görmese ama durum böyle değildir. Yoksulluk, bireylerin veya toplumların temel ihtiyaçlarını karşılayamaması durumunu ifade eder. Ekonomik yetersizlik, gıda, barınma, sağlık hizmetleri, eğitim gibi alanlarda yetersizliklerdir. İnsan onuruna yakışır bir yaşam kişinin sahip olduğu tüm hak ve özgürlükleri anlamlı kullanabilmesiyle mümkündür. Ancak, dünya genelinde yüz milyonlarca insanı etkileyen yoksulluk, insanları bir kısır döngüye hapseder. Türkiye’de yoksulluk hem maddi hem de sosyal boyutları olan karmaşık bir sorundur ve birçok faktörden etkilendiği gibi algıyla toplum yanlış bilgilendirilmektedir.
Örneğin gelişmek ile zenginleşmek farklı şeylerdir, mesela Araplar zengindir, ancak gelişmiş değillerdir. Biz de Araplara özeniyoruz, gelişmek yoksulluktan kurtulmak değil, zenginleşmek istiyoruz. Bu yüzden bilgili ve kültürlü değil, paralı ve nüfuzlu insanlara saygı duyuluyor bu coğrafyada.
Türkiye yoksulluk ve sömürü oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri, Türkiye asgari ücretin en düşük olduğu ülkelerden biri, Türkiye çalışan nüfus içerisinde asgari ücrete mahkûm edilenlerin oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri, Türkiye gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkelerden biri, Türkiye genç işsizliğinin en yüksek olduğu ülkelerdendir. Buyoksulluk ve sömürü düzeninin karşısına eşitlikçi bir düzeni koymak, yaşadığımız yoksulluğun ve sefaletin kader olmadığını göstermek durumundayız.
Yaklaşık 7 milyon yıllık insan evriminin ulaştığı noktada, modern insanın etik değerleri, yoksulluğun insanlığı gerilettiğini ortaya koymaktadır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti anayasanın,5.maddesi açık bir şekilde yazıyor. Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Bu anlamda yoksulluk azgelişmiş ülkelerin kalkınamamaları ve yine bu ülkelerde nüfus artış oranının yüksek olması nedeniyle bireylerin fizyolojik, sosyal ve fiziki ihtiyaçlarını karşılayamamalarının bir sonucu olarak da ortaya çıkmaktadır. Ekonomide rasyonel politikalar izlenir, işsizliği önleyici tedbirler alınır, üretim artışı sağlanırsa hem işsizlik hem de yoksulluk önlenebilir.
Yoksulluk ve işsizlik Türkiye’nin önde gelen sosyolojik bir gerçeğidir. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin % 62’si yoksul ve nüfusun % 32’si da işsizdir. Yoksula yardım yapılarak yoksulluğun önüne geçmek oldukça zordur. Yoksulluğu önlemek yatırım yapmakla mümkündür, yoksulluğu önlemek üretim yapmakla mümkündür, önce aç bırakarak yardıma muhtaç edilmesi, toplumlara yapılan planlı bir cinayettir aslında.
Üç tarafımız denizlerle çevirili ama balıkçılık yok, dört mevsim yaşayan bir ülkeyiz, tarım ve hayvancılık yok. Göbekli tepeden tutunda, Osmanlı’ya, Bizans’tan, Tuva’ya, Noel babadan Meryem anaya Cumhuriyet’e kadar bütün tarih bu memlekette. Deniz, sahiller, doğa, kültür var ama turizm yok. Sayısız milletten harmanlanmış bir coğrafya, ama sanat yok felsefe bilim yok. Aslında her şey var ve daha yazamadığım bir çok şey.
Olmayan tek şey ülkeyi yönetenlerin bunları biliyor olmaları. Bu gerçeklikle 23 yıllık iktidar ülkedeki yoksulluğun, işsizliğin azaltılması konusunda atamadığı adımların, bedelini halk büyük bir psikolojik bunalım içerisinde hayatta kalmaya çalışıyor, krizin daha da büyümesinde ise canıyla ödüyor. Türkiye uzun süre doğru olmayan ekonomi teorileriyle meşgul edildi aslında, paranın değerini, dolar vs karşısında belirleyebileceklerini düşündüler ama bilmedikleri bir gerçek var, paranın değerini, sadece ve sadece üretim gücü belirler.
Ülkeyi 23 yıldır yöneten akp , yoksullukla mücadele etmeleri gerektiğini, yoksullarla olmadığını bilmelidirler. Hatırlayınız tarım ve hayvancılık ülkesinde buğdayı, samanı bile dışarıdan ithal edip gelen tepkiler üzerine paramız var ki alıyoruz diyerek cevap veren, tarımı batıran, ormanlar küle dönerken seyreden bakanlara şahit olduk.
Elbette sular bir süre sonra durulacak, fırtına dinecek, insanoğlu özelde Türkiye, genelde dünyada yoksulluk savaşından da yaralı bereli olsa da galip ayrılacak.
Bu haftaki kitap önerisi olarak, yazımızla da bütünleşecek olan, Victor Hugo'nun başyapıtı Sefiller kitabıdır.
Saygılarımla…